Watchmen, karizmatik poz merakında koşan bir yönetmen ile ana akım evren serilerinin satış rakamlarını arttırmak için kaleme alan bir yazarın vizyonundan çok daha öte bir çizgi roman. 12 sayılık bir sanat eseri, bir farkındalık. Haliyle Alan Moore –Dave Gibbons daha anlayışlı davrandı- böyle bir eserin pop kültürün bir parçası haline gelmesini istemedi.
Dizinin başındaki isim Damon Lindelof‘ün Alan Moore ile bizlerden özür dilediği ve dizi ile ilgili vizyonunu aktardığı mektup sonrası tavrım kızgınlıktan merak duygusuna doğru evrilmişti. Lindelof, bu durumun son derece farkında ancak ticarette arz & talep ilişkisi bu kadar ince duygular üzerinde çalışmıyor. Kendisinin yayınladığı mektup ile sızan set fotoğraflarından ‘Bari bu işi bana verin, etliğe sütlüğe buluşmadan iyi bir hikaye anlatayım’ kafasında olduğu aşikar. Bu da benim için doğru olan yol.
” Sevgili Watchmen hayranları,
Merhaba. Benim adım Damon Lindelof ve ben bir yazarım. Aynı zamanda ben, sizlerin sevdiği bir şeyi kirleten vicdansız bir piçim.
Ama bunlar olduğum tek şey değil.
12 yaşındayım ve ilk 2 sayıyı (Watchmen) babamdan teslim alıyorum. Bana ‘henüz bunun için hazır değilsin’ diyor gözünde büyüyen yaramaz bir parıltıyla. Annem ile babam, yakın zaman önce boşandı ve o serseri evden gitmişti, ben ise yatağımdaydım ve el feneri ile sayfaları aydınlatıyordum. Tekrar ve tekrar Comedian’ın düşüşünü izliyordum. İhtiyar yanılmıştı, bunun için hazırdım çünkü bu sadece benim için yazılmıştı.
38 yaşındayım, adamın biri bana Watchmen’i televizyona uyarlama fırsatını teklif ediyor. Film uyarlaması ise daha bir sene önce çıkmış durumda ama önemli değil. Ona, ilgi duymadığımı ve uyuyan köpekleri yattıkları yerde bırakmasını, bir araba lastiğinin ise üstlerinden geçmesini söyledim ama göndermeyi anlamadı.
Babamın tekerlekli sandalyeli bir adam ile pazarlığını izliyorum. 15 yaşındayım ve New York’ta bir çizgi roman alanındayız. Bir çizgi roman ortamına katılmadan önce bu durum, başka biriyle cinsel ilişkiye girmek isteyen birisinin çekinerek itiraf edeceği bir şeydi. Ben kesinlikle başka birisiyle seks yapmak isterim. Babam nihayet tüccarı sinema filmi olacak otantik Wacthmen senaryosunu 30 dolara satmaya ikna ediyor! O, senaryoyu okuyor. Özgürlük Heykeli’nde teröristler ile kapışıyorlar. Bir şeyler yanlış. İhtiyarın kaşı, metni hayal kırıklığı ve öfkenin karışımı içerisinde tarıyor. Noel Baba’nın bu sene ona hediye getirmediğini ve sonra evi soyup ailesini dövdüğünü söylenen bir çocuk gibi. ‘Bu ne lan böyle?’ diye mırıldanıyor babam. İlk kez benim önümde küfür ediyor o gün.
Başka bir adam bana Watchmen’i televizyona uyarlama fırsatı sunuyor. 40 yaşındayım artık. Ona bir yıl önce başka birisinin bunu bana teklif ettiğini söyledim ve reddettim. Bana neden hayır dediğimi soruyor. Ona Alan Moore’un, Watchmen’i özel bir ortam için yazdığını ve bu ortamın çizgi romanlar olduğunu, bunun hareketli resimlere dönüşecek olmasının çizgi romanı harap edeceğini söyledim. Ve adam bir süre durduktan sonra bana şunu söyledi: ”Alan Moore da kim?”
23 yaşındayım, Los Angeles’ta yaşıyorum. Babam bana Watchmen’i doğum günü hediyesi olarak vermek için New Jersey’den uçuyor. Bana, yayıncının karakterlerin haklarını elinde tutma şeklinin bu olduğunu açıklıyor. Bana Dan, Adrian, Jon, Walter ve Laurie’nin onlara asla özgürlük vermeyecek bir Feodal Lord için çalıştığını söylüyor. Babam sarhoştan biraz daha fazlası. Daha çok, bana yeni sürümü alan bir ikiyüzlü. ‘Biliyorum, biliyorum…’ diyor bana kalın lenslerin arkasına gizlenen muzip bir ışıltıyla. ‘Ama o kadar sağlam ki.”
Bu, Damon Lindelof’un yazdığı 5 sayfalık mektubun ilk sayfası. Watchmen’in hayatındaki yeri sadece yazarlığını yaptığı bir projeden çok daha fazlası olduğu aşikar. Alan Moore’un eserine olan duyarlılığın yanı sıra babası ile olan anılarının da baş unsurlarından bir tanesi bu 12 sayılık eser. Mektubun devamında Alan Moore’a bir mektup yazdığından bahsediyor Lindelof. Alan Moore ise tutarlı tavrını devam ettirerek bu projeden hoşnut olmadığını belirtiyor. ‘Watchmen dokunulmaz bir külliyat’ ile ‘Alan Moore ve Dave Gibbons’ın on iki sayısını uyarlamayacağız’ cümleleri mektubun ve dizinin ana temasını ifade ediyor aslında.
Mektup içerisinde inişleri ve çıkışları var Lindelof’un. Hayranlık tanımına Jack Kirby’nin Marvel ile yaşadıkları üzerinden eleştiri getiriyor yer yer. Daha sonra düzeltiyor bunu, ardından ‘gerçek hayranlar’ olarak tanımladığı kitlenin gönlünü almaya çalışıyor. Devamında başta Geoff Johns olmak üzere birçok ismin kendisine destek olduğundan bahsediyor ve mektubu ‘saygılı bir kibir’ ile bitiriyor.
Yazının başında belirttiğim gibi, sinirden çok bir merak duygusu var içimde. Bu duyguyu uyandıran şey sadece Lost ve Leftovers’ı ortaya çıkaran Lindelof’un projede yer alacak olması değil. Dizi medyumunda en kaliteli içerikleri sunan HBO, oyuncu kadrosu ve senaristlerin projeye olan tutku ve yaklaşımları merak duygumun alevlenmesini sağlayan şeyler. Alan Moore ile Dave Gibbons’ın 12 sayılık kült eseri ve buna karşı hissedilen duygular, zaten buna dair bir şeyler görmek isteme arzumun temeli.
Comments