Jeff Lemire’ın 1996’da temellerini attığı Gideon Falls, 2016 yılında Sorrentino ile Old Man Logan’da bir araya gelmeleriyle bir fikirden projeye dönüştü. Bu yıl Image Comics imzasıyla yayınlanan korku gerilim türündeki çizgi romana gelin birlikte detaylıca bakalım. Yazı herhangi bir spoiler içermemektedir. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. Dizi hazırlıkları ise başlamış durumda.
Lemire’in Stephen King Fantezisi
Henüz çizgi roman kariyeri tam anlamıyla başlamamışken, Kanada’daki deneyimlerinden esinlendiği Essex Country’yi yaratıcı süngerinden geçiren Lemire, orayı hikayemizin geçeceği Gideon Falls’a dönüştürüyor. Gideon Falls ilk bakışta Stephen King eserlerinden alışkın olduğumuz yüksek fantezi kasabalardan biri olarak gözükse de hikayenin içine girdikçe Lemire’in modern tarzdaki dokunuşları Sorrentino’nun çizgileriyle kendi farkını ortaya koyuyor. Hikaye odak noktasına iki sorunlu adamı alarak ikisinin de öykülerini eş zamanlı bir şekilde okuyucuya aktarıyor.
Norton, boş zamanlarında çöpleri karıştıran ve topladıklarını kavanozlara doldurarak kategorize eden bir adam iken; Fred, önceki rahibin ölümüyle atanan yeni bir katolik rahip. Lemire iki başrolümüzün etrafında gerçekleşen kayıplar ve cinayet silsilesine “Siyah Ahır”ın yerel halk üzerinde yarattığı gizemi de ekleyerek hikayemize korku ve gerilim temasını da kazandırmış oluyor. Lemire, hikaye boyunca bu korku unsurunu Gideon Falls halkının üzerindeki gerilim ve endişe üzerinden başarıyla aktarırken, bu duyguların okuyucuya ne kadar geçtiği ise gerçekten soru işareti.
İlk sayının sonundaki 3 sayfalık açıklamasında Lemire, Gideon Falls’un doğuş sürecini anlatırken dikkatimi çeken bir şey vardı. Lemire’in Essex Country’de yaşadığı kültür şokunun benzerini hatta daha yoğununu biz hikaye boyunca rahip Fred’ten görüyoruz. Ana karakterlerden bahsetmişken, Norton ve Fred’in etrafındaki iki kadın karakterin (Sheriff Clara ve Dr. Xu) olan olaylara olan tepkilerinin zaman içindeki değişimi ve aldıkları etkin rol Lemire’in diğer eserlerinde yaptığı gibi hikayeye oldukça derin hizmet ediyor.
İlk 5 sayıya nasıl Stephen King etkisinden söz ettiysem 6. sayıda Neil Gaiman etkisi oldukça çarpıcı. Bunu spoiler olması için söylemiyorum elbette. Hikaye akışının ve anlatım şeklinin tek bir sayıda ne denli değiştiğinden bahsetmek istiyorum ve burada Lemire ve Sorrentino bizi aklımızdaki sorularla başbaşa bırakarak sahneden çekiliyor.
Açıkçası, Lemire oldukça etkileyici bir giriş sunuyor ancak 6. sayıda gördüklerimizin altının ne kadar doldurulacağı gerçekten çok önemli. Eğer Lemire, ektiklerini yeşertmezse, Gideon Falls vaat ettiklerini yerine getiremeyen bir kopya olarak kalabilir ancak Lemire bizi başarılı kariyeri boyunca hiç hayal kırıklığına uğratmadı (Teen Titans Earth One sanki hiç varolmamış gibi davranmak en doğrusu) ve yazarın kredisi bizde bolca mevcut. Sene sonunda bir Eisner Ödülü’nü Lemire’in ellerinde görmek bizi sevindirir.
Elimizde, Sorrentino’nun çizimleri ve Dave Stewart’ın solgun (bu solgunluk emin olun seriye çok yakışıyor) renk paletiyle canlanan modern bir yapıt var. İki koldan devam eden hikayeler nasıl kesişecek? Alınan tercihlerin altı doldurulacak mı? Bu iki soru Gideon Falls’un kaderini belirleyecek gibi görünüyor. Eğer farklı bir deneyim arıyorsanız, Marvel (Moon Knight, Hawkeye, Old Man Logan) ve DC’den (Green Arrow, The Terrifics) güvenilir bir ismin büyük sükse yapan bu eserine mutlaka göz atın.
Commentaires