Çizgi roman dünyasının yaramaz çocuklarından Nick Spencer, son zamanlarda Spider-Man’in yazarı olmasıyla yeniden gündemde. Sözünü esirgemeyen, sert ve keskin bir dili olan Spencer’ın seveni de sevmeyeni de bol ancak hepsinin kabul ettiği bir gerçek var: Adam muhteşem bir komedi yazarı! Bu yazımızda Nick Spencer’in Image Comics’te yayınlanan ve çizer arkadaşı Steve Lieber ile ortak olarak yazdığı The Fix serisine göz atacağız.
Nick Spencer’ın bir yazar olarak en sevdiği klişelerden biri ‘iyiler’ kavramına getirdiği bakış açısıdır. Spencer için “tamamen iyi” olan biri yoktur, böyle davranan kişilerin de altı büyük ihtimalle yaştır. Captain America’yı bile çetrefilli bir hikayeyle Nazi yapabilmiş bir yazardan bahsediyoruz burada. Marvel’da en sevilen çizgi romanı Superior Foes of Spider-Man ile bu anlatımına kült bir takipçi kitlesi oluşturan Nick Spencer ve Steve Lieber ikilisi geliştirdikleri bu tarzı The Fix’te mükemmel hale getiriyorlar.
Hikayemizin ana karakteri Roy, pek iyi niyetli olmayan bir polis. Küçüklüğünden beri kurallardan nefret edip bir suçlu olmanın hayalini kurarken, yaşadığı bir banka soygunu “macerasında” hırsızın polis tarafından hunharca öldürülmesinden sonra polislerin kanunlara sığınıp her istedikleri haltları yiyebildiklerini anlar ve bir polis olmaya karar verir. Ortağı ile birlikte polis kimliğini kullanıp kanunsuz bir hayatın dibine vurmaktadırlar. Ta ki bir film yapımcısı olan arsız Donovan ile tanışıncaya kadar. Donovan, onların polislik sürecinde yaşadıkları hakkında filmler çekecek, Roy ve kankası ise karşılık olarak yüklü miktarda para kazanacaklardır. Tabii ki bunun için Roy’un bir sürü gizlilik ihlali gerçekleştirmesi gerekecektir. Donovan ile olan anlaşmaları bir süre tıkırında gider, verdiği paralar ise kumarda erimektedir. Bir yandan da Roy ve ortağı, emniyette bulunan ve kirli işlerini aklattırdıkları çeteyle de iyi geçinmeye çalışmaktadır.
Bütün eğlence kısa sürede bir kaosa dönüşüyor. Miley Cyrus’ı andıran bir kızın kısa sürelik koruması olarak görevlendirilen Roy, şımarık yıldızın kendi malikanesinde hırsızlar tarafından öldürülmesinden sonra eli ayağı birbirine karışır. Neden mi? Çünkü o hırsızları kendi ayarlamıştır da ondan! Malikanede Elaine’nin kullandığı mahrem bir nesneyi çalacaklar, Roy’da bu kullanılmış eşyayı e-bay’de kızın hayranlarına satıp paranın dibine vuracakken kızın öldürülmesi neredeyse her şeyi mahveder ve olaylar gelişir!
The Fix’in en sevdiğim yanı bir komedi filmi edasında akıcı olması. Kareden kareye sahne geçişleri ender bulabileceğiniz bir zeka seviyesine sahip. Bunda Spencer’ın usta yazarlığının yanı sıra, Steve Lieber’ın yüz ifadelerini ve durumu mükemmel bir şekilde özetleyebilmesinin de büyük rolü var.
Karakterlerin hepsi ahlaki olarak tartışmalı olsa da, gerçekten var olan kişilerin bir kalıba konmuş hali gibiler aslında. Bu yüzden okurken çevrenizde gördüğünüz ama dillendiremediğiniz yozlaşmayı Spencer ve Lieber bir çizgi roman içerisinde hiç sansürlemeden okurlara servis ediyor. Ağlanacak halimize güldüğümüzü farkettiğimizde de çok geç oluyor. Bu arada değinmeden geçemeyeceğim, bu çizgi romanı okurken en sevdiğim kötü adam klişesinin “dışarıdan bakılınca mükemmel bir aile adamı, içinde ise tam bir psikopat gizli” olduğunu öğrendim. Josh adlı hikayemizin esas kötüsü (ki bu kadar pisliğin içinde “en kötü” biraz tartışmalı) bu prototipi mükemmel yansıtan bir karakter.
Bir de köpekler! Kirli işlerine bulaştırdıkları narkotik köpeği Pretzels için serinin maskotu desek yalan söylemiş olmayız.
The Fix, modern zamanları ve hukuğun tartışmalı üstünlüğünü kara mizah sosuyla sunan, Guy Ritchie tarafından filmi çekilse şaşırmayacağım, son zamanların en iyi serilerinden bir tanesi!
Comments