top of page
İlkay Kıvanç

İnceleme: The Flash Rebirth

Herkesi çizgi romanları okumaya iten bir karakter vardır. Belki bir çizgi film, belki bir film veya dizi. Ancak bu karakteri belirledikten sonra çizgi romanlara nereden başlayacağımız büyük bir baş ağrısıdır.


DC ve Marvel bu durumu bildiklerinden yeni okurlar için dönemsel olarak “başlama noktaları” oluşturmaktadırlar. 2016 yılında başlatılan DC: Rebirth döneminin en önemli amaçlarından birisi de yeni okurlara kapı açmak. Ancak Rebirth’ün daha önce yapılmış olan New 52’dan en önemli farkı, yeni ve eskiyi harmanlayabilmek ve yeni okurları karşılarken eski okurlardan da vazgeçmemek. Eğer Flash okumak istiyorsanız ama nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, Joshua Williamson’ın yazdığı The Flash: Rebirth serisi sizlik.


68.jpg

Öncelikle bilinmesi gereken bir nokta var, bütün Rebirth serileri Geoff Johns tarafından yazılmış olan DC Universe: Rebirth kitabından yola çıkmakta. Bu kitapta ana karakter olan Wally West, Flash serisinin en önemli isimlerinden biri olduğundan, onu tanımanız açısından okumanız çok faydalı olacaktır. Ancak Flash: Rebirth serisinin ilk cildinde bu kısma kısaca değinildiği için çokta kaybolmazsınız.


Şimdi, çok vakit kaybetmeden serinin şu ana kadar yayınlanmış olan ciltlerini incelemeye geçelim! İçeceklerinizi alın.


Aynı Yere Düşen Yıldırım (Lightning Strikes Twice)


Serinin ilk cildi genel olarak Wally West’in dönüşünün Barry üzerindeki etkisinden yola çıkarak hareket ediyor. 0. sayı diyebileceğimiz bölümde Barry’nin hayatının kısa bir özetini ve Wally’i Speed Force’tan kurtarışını görüyoruz. Bilmeyenler için biz de özetimizi geçelim o zaman;

Barry Allen, Nora ve Henry Allen’ın tek çocuğudur. Küçükken annesi Professor Zoom (Reverse-Flash) tarafından öldürülmüş, bütün suç Henry Allen üzerine yıkılmıştır. Ancak Barry bunun gerçek olduğuna asla inanmamış ve bunu kanıtlayabilmek için bir adli tıp uzmanı olmaya karar vermiştir. Yıllar sonra bir gece laboratuvarında geç vakitlere kadar çalışırken, üzerine düşen yıldırım ve çevredeki kimyasal maddelerin üzerine dökülmesi sonucunda hayatı tamamen değişir. Bundan sonra o artık “Yaşayan En Hızlı Adam” Flash’tır.


Barry, yıllar boyunca çeşitli Rogues (Haydutlar) ile savaşır, Justice League de dahil olmak üzere birçok yeni dostlar ve destekçiler edinir. Iris West’e aşık olur ve onun yeğeni Wally West’i Kid Flash olarak öğrencisi yapar. Gel zaman git zaman, babasının suçsuz olduğunu da ispatlar ve bu sayede hayatı bir yola girmiş olur. Tabii bu bir çizgi roman olduğu için her şeyin düzelmesi demek, yeni problemlerin başlangıcı demektir.


Hikayemiz de böyle bir anda başlıyor. Barry, artık büyümüş olan Wally West’i kendi yoluna göndermek zorundadır. Her ne kadar istemese de Wally’i kendisini zamandan silen kişiyi bulabilmesi için Titans’a gönderir. Ancak içinde bulunan yalnız koşma korkusu yüzünden Speed Force’ta bir karmaşa oluşur ve tüm Central City’de bir Speed Force (Hız Gücü) fırtınası kopar. Artık şehrin yarısı koşucu olmuştur ve Barry’nin onları kontrol altına alması gerekmektedir. Ancak Godspeed adında gizemli bir koşucu diğer koşucuları öldürmeye başladığında Flash’ın yüzleşmesi gereken başka korkuları da ortaya çıkar.


Bana göre bu hikaye serinin en zayıf halkası. Çok fazla şeyi bir anda vermeye çalışıyor ve daldan dala atlarken ana konuyu kaybediyor. Godspeed karakterinin görünüşü muhteşem ancak maskesini kaldırdığında altında kocaman bir hayal kırıklığı yatıyor. Bu sorunun en büyük sebebi ise ilk cümlede de belirttiğim “çok fazla şeyi kısa zamanda anlatma” durumu. Joshua Williamson, seride daha önce yer almayan August Heart, Meena Dwahan ve Avery Ho karakterlerini okurlara tanıtırken bir yandan da Wallace’ın Kid Flash olmasını, Godspeed’in gizemini ve Black Hole topluluğunu anlatmaya çalışıyor ve bu da Godspeed’in kimliğini çok açık ediyor.

tumblr_p57fa7CWnm1stbkjno8_1280.jpg

Godspeed bir seri katil olarak tanıtılmışken, yazarın inatla onu Punisher tarzı bir anti-kahraman gibi göstermeye çalışması ne yazık ki vermek istenilen etkiyi yaratamıyor. Bir başka problem ise Barry’nin yeni karakterlerle olan ilişkileri. August, Barry’nin çok uzun zamandır olan bir dostu gibi tanıtılmasına rağmen okurlar August ile yeni tanıştığı için ikilinin bağı çok inandırıcı gelmiyor maalesef. Meena ise daha kötü: Barry ile tek bir sayıda flörtleşip ikinci sayıda sevgili olmaları ve hemen o ikinci sayıda ölmesi hikayenin en ucuz kısmıydı sanırım. Yazarın bizden bu ölüme üzülmemizi bekliyor oluşu ve bu ölümün Barry ve Wallace’ın o noktadan sonra alacağı kararlar için ana sebep olması ise trajikomik. Farkında mısınız bilmiyorum ama Iris West’ten bahsetmedim bile. Godspeed’in kimliğinin açıklanmasından sonra yaşananlarsa çok çok kötü. Eğer eski bir okursanız, hikayenin Geoff Johns tarafından yazılmış olan ‘Blitz’ ile olan benzerliklerini açıkça görebilirsiniz.


Yine de “Aynı Yere Düşen Yıldırım” yeni okurlar için tavsiye edebileceğim bir başlangıç noktası. Hem eski hem de yeniyi elinden geldiğince bir arada tutmaya çalışıyor ve hikaye nispeten akıcı bir şekilde ilerliyor. Ayrıca bu hikayede Barry’e dair en sevdiğim sahnelerden biri de mevcut. Barry’nin babacanlığı ve öğretmen tarafını uzun süredir görmüyorduk sonuçta.

CADDE NOTU: 6.0/10


Karanlığın Hızı (Speed of Darkness)


Bu hikayede ise yeni Kid Flash olan Wallace West’in yeni görevine ısınmasını ve Barry’nin Iris’e olan hislerini kabul edişini görüyoruz. Daha kısa olan bu hikayede Shade gibi eski düşmanların geri dönüşünün yanı sıra, Papercut gibi yeni kötüler ortaya çıkıyor. Ancak bu hikayenin en ilgi çekici öyküsü ise iki Wally West’in tanışması.


New 52’de Wally West, o zamanlar başlayan televizyon dizisine paralel olarak olarak yarı siyahi, melez bir karakter şeklinde sunulmuştu. Ancak karakterin asıl Wally ile uzaktan yakından alakası olmadığı için Wally’nin bu versiyonu hayranlar tarafından çok sevilmedi ve sonuç olarak, yazının başında bahsettiğimiz DC Universe: Rebirth kitabında herkesin gözdesi Wally West geri döndü. New 52 versiyonunu ise Wally’nin aynı isme sahip bir kuzen olarak değiştirildi.

tumblr_orvknlHTBU1stbkjno8_1280.jpg

“İki Dünyanın Kid Flash’ı” adlı hikayede Wallace (Ayırt edebilmek için Kid Flash olana Wallace diyeceğim) kuzeni ile tanışır ve tokalaştıklarında oluşan Speed Force çarpışmasından Barry etkilenir. Bir anlığına Eobard Thawne tarafından ele geçirilen Barry, çevresine nefret dolu söylemler saçar. Bunlardan birinde de Wallace gerçek babasının, Iris West’in diğer kardeşi, Reverse Flash olarak da bilinen Daniel West olduğunu öğrenir. Sayının geriye kalan kısmındaysa Wally’nin Wallace ile arkadaşlığı işleniyor.


Esas hikaye derin olmayan ama kolay okunabilir, eğlencelik bir serüven. Hikaye, Kid Flash’ın Shade’i yakalayarak kendisini Barry’e beğendirmeye çalışırken başını belaya sokmasını konu ediniyor. Bu bahaneyle Barry ve Iris’te karşılıklı hislerini gözden geçiriyor. Hikayenin sonunda ise Barry ve Iris’in bir buluşmaya gitmesini anlatan eğlenceli bir öykü var.

İlk hikayeden daha iyi ama çokta “efsane” olmayan bir hikaye ‘Karanlığın Hızı’. Kid Flash’a dair hikayeler daha baskın, bu da karaktere olan ilginize bağlı olarak derecelendirmeyi etkiliyor.

CADDE NOTU: 6.5/10


Haydutlar Yeniden (Rogues Reloaded)

Serinin bence en iyi hikayelerinden bir tanesi. Captain Cold, Golden Glider ve ekibi, son zamanlarda yumuşadıklarını ve neredeyse kahramanlaştıklarını hissetmektedir. Bu yüzden görkemli bir “son soygun” yapıp emekliye ayrılacaklardır ancak işler bekledikleri gibi gitmez. Klasik bir şekilde ilerler. The Flash tarafından bozguna uğratılan Haydutlar, eski karanlık yönlerine geri dönüp Central şehrinin yeraltı kralı olmaya karar verirler.


Bu hikayenin en güzel kısmı klasik kostümlerin geri dönmesi ve Haydutların New 52’den önceki hikayelerinin de zaman çizgisine eklenmesi. Her ne kadar New 52’de sevilen yönler olduysa da birçok karakter ya dışarıda kalmış ya da olmaları gerekenden daha az etkili olmuşlardı. Hikayede diğer düşmanlardan farklı olarak aile bağlarına yer verilmesi de çok güzel bir ayrıntı.

Bu hikaye Silver Age dönemine en yakın hikayelerden biri olmayı başardı diyebilirim. Uzun süredir Rogues üyelerine dair böyle güzel bir hikaye görememiştim, güzel oldu.

tumblr_p2q0l3sPgn1stbkjno3_1280.jpg

Kapanışta ise iki farklı öykümüz var. ‘Babanın Günahları’ adında iki bölümlük hikayede; Kid Flash, babası Daniel West’e olanları öğrenmeye çalışırken başını Suicide Squad ile belaya sokuyor. Barry ve Captain Boomerang ile yaşanan ufak maceradan sonra Daniel’ın Suicide Squad ile birlikte belli bir dönem çalıştığını ve bir köy dolusu çocuğu kurtarmaya çalışırken kendini feda ettiğini öğreniyoruz. Hikayenin sonunda ise nereden geldiği belli olmayan bir yıldırım Eobard Thawne’ı hapsolduğu yerden serbest bırakıyor. Eğlenceli olmasına rağmen bu hikayenin en büyük amacı Daniel West’in havada kalmış olan hikayesini noktalayıp, bayrağı Thawne’a teslim etmek. Son bölümde ise Iris West’in Black Hole’a sızışını ve bilgi toplamasını konu edinen bir hikaye var. Sonunda ise öldüğünü sandığımız bir karakterin aslında ölü olmadığını ve Black Hole için çalıştığını öğreniyoruz.


Rogues’a dair hikaye çok iyi olmasına rağmen çizimler çok ama çok dengesiz. Bir bölüm içerisinde üç çizer değişikliği olduğunu bile gördü bu gözler. İki haftalık bir yayın programı olduğu için çizer değişikliğinin olması anlaşılabilir ama bir hikaye içerisinde 5 farklı çizer de işin suyunu çıkarmak oluyor. ‘Babanın Günahları’ kolay okunabilir, sıkıcı olmayan bir hikaye ancak son bölüm ilk hikayenin devamı olduğundan gözlerimi devirmekten kendimi alamıyorum.

CADDE NOTU: 7.5/10


The Button (Düğme)

Bu uzun bir hikaye. DC: Rebirth sayısını takip eden ve Batman ile Flash kitapları arasında devam eden bu hikaye için ayrı bir yazı yazılsa yeri.


Thawne, Flashpoint ve öncesini yıldırım sayesinde hatırladığından, ilk işi Bruce Wayne’den intikam olmak olur. (Bruce’un babası Thomas Wayne, Flashpoint’te Thawne’ı öldürmüştü.) Reverse Flash, Bruce’u deyim yerindeyse ‘sudan çıkıncaya kadar’ döverken, Comedian’ın düğmesine gözü ilişir. (DC Universe: Rebirth kitabında, Wally’nin dönüşünde bu düğme de Batcave’e düştü) Ona dokunduğunda ışınlanır ve saniyeler sonrasında tüm vücudu paramparça bir şekilde geri döner. Barry, olay yerine geldiğinde garipliği farkeder, Bruce’a ilk müdahaleleri yaptıktan sonra düğmenin gizemini çözmeye karar verirler ve olaylar gelişir.

tumblr_nxk53dq5U51stbkjno5_1280.jpg

Hikaye kesinlikle tek başına okunabilecek bir bölüm değil. İçerik olarak eskiden gerçekleşmiş olan birçok şeye atıfta bulunmakta. Howard Porter ve Jason Fabok’un çizimleri ise muhteşem. 2 sayılık hikaye, duygu dolu Baba – Oğul anları ile Jay Garrick’in uzun zaman sonra dönüşünü barındırsa da ana tema pek ilerlemiyor, sadece bildiğimiz şeyleri doğrulamakla kalıyor. Eobard Thawne’ın eski haline dönüşü dışında bir etkisi yok öykünün. Gözünüz Doomsday Clock’ta olsun.

CADDE NOTU: 8.0/10


Korkuyla Koşarken (Running Scared)

tumblr_p83297BEhF1stbkjno1_1280.jpg

Ve geldik serinin en iyi hikayesine. Hikayenin sonunda olanlardan sonra Barry’nin Thawne’a dair olan travmasına yoğunlaşıyoruz. Zavallı Barry, doğum günü partisinde bile Reverse Flash’ın ortaya çıkıp herkesi öldürebileceği korkusuyla savaşıyor. Ve ne yazık ki haklı da. Barry ve en yakın arkadaşı Hal Jordan, sevdiği kızdan yüz bulamayınca bütün partiyi savaş alanına çeviren Multiplex adlı bir düşmanla mücadele ederken, Kid Flash halasını korumak için onu eve getirdiğinde Eobard Thawne’ı kanepenin üzerine yayılmış ve onları beklerken buluyor. Bu sahne sanırım serinin en korkunç anlarından biri; kim evine geldiğinde Reverse Flash’ı oturma odasında bulmak ister ki?

tumblr_or4vxexY3p1stbkjno3_1280

‘Korkuyla Koşarken’ hikayesi, Barry’nin modern karakterinin somut bir eleştirisi aslında. Barry’nin insanlara olan uzaklığını, sırrını korumak için insanlara sürekli olarak yalan söylemesini ve her şeyi kendi üzerine almasını, bu tavrının doğurduğu kötü sonuçlarla birlikte masaya yatırıyor. Kahraman olması gereken çocukları Don ve Dawn Allen ikizlerinin şehri talan etmesi Barry’nin arkasında bıraktığı mirası nasıl kendi elleriyle yok ettiğini gösteriyor.

Ayrıca bu hikayede Thawne’ın modern biyografisini de öğreniyoruz. Şu ana kadar tüm hikayeleri iyi bir şekilde harmanlayabilmiş Joshua Williamson. Flashpoint’ten önce seriye eklenmiş olan “Negative Speed Force” bu hikaye ile dönüş yapıyor. Iris ve Barry’nin ilişkisi ise büyük bir sınavdan geçiyor.

tumblr_or4vxexY3p1stbkjno2_1280.jpg

Carmine Di Giandomenico, çizimini tutarsız bulduğum bir çizer ancak bu hikayede çok iyi bir iş çıkarmış. Her ne kadar belli yerlerde başlangıç seviyesinde işler çıkarsa da Thawne’ın çılgınlığını çok iyi resmediyor.


‘Korkuyla Koşarken’ çizimlerden hikayenin akışına kadar Williamson’un bütün emeğiyle yoğurduğu, geçmişten günümüze Flash hikayelerini bir araya başarıyla getiren, geçmişte yapılan yanlışları masaya yatıran, Thawne’ın ortaya saçtığı korkuyu başarıyla okura yansıtabilen küçük bir başyapıt. The Flash külliyatının son zamanlardaki en güçlü hikayesi.

CADDE NOTU: 9.5/10


Negatif (Negative)

Seri bu noktadan sonra 180 derece dönüyor. Bir önceki hikayenin sonunda Barry, Thawne tarafından kandırılır ve Negatif Hız Gücü’ne sahip olur. Yeni güçleri üzerinde kötü etkiler yaratmaktadır. Çevresine hem duygusal hem de fiziksel olarak yüksek ölçüde zarar verir. Daha sonra ortaya çıkan Bloodwork adlı yeni bir kötü Barry’nin bedeninde yaşanan değişimleri düzene sokmasına izin vermeyecektir.


‘Negatif’ Barry’nin önüne aşması gereken engeller sunmasına rağmen bunları ortaya dökme konusunda çiğ kaçan bir öykü. Devam niteliğinde olan Bloodwork hikayesi ise Geoff Johns’un yıllar önceki ‘Rogue Profile’ hikayesini hatırlatıyor. Tek fark ise, Geoff Johns’un bir bölümde dolu dolu anlattığı hikayeyi dört bölüme yayması. Modern çizgi romanın en büyük günahlarından biri olan “işi lastik gibi uzatma hastalığı” hikayenin akışına büyük darbe vuruyor. Çıtır çerezlik bir hikayeyi uzatınca da eğlenceli olabilecek bir hikaye sıkmaya başlıyor.

Son bölümde ise Barry, üstü olan David Singh’e davranışlarından dolayı ortağı Kristen Kramer ile birlikte Iron Heights’a gönderiliyor.

tumblr_owk2jeTd5b1stbkjno2_1280.jpg

Çizimlerin üç farklı stile sahip çizere bölünmesi ise ne yalan söyleyeyim, gözlerimi yordu. Bir çizer düzenli bir şekilde çalışsın, üç nedir? Sonuç olarak bu hikaye, çizim olarak sınıfta kalıyor benim için. ‘Negatif Hız Gücü’, Flash serisindeki tüm eğlenceyi elektrikli süpürge gibi vakumluyor. Barry’i sürekli depresif görmeyi bir noktaya kadar kaldırabiliyorum. Oysa hikaye Barry’nin melodramı yerine Bloodwork üzerine yoğunlaşsaydı daha iyi bir hikaye okumuş olabilirdik.

CADDE NOTU: 6.0/10


Cehennemde Soğuk Bir Gün (Cold Day In Hell)

Joshua Williamson’ın en güçlü yazarlığını Rogues ve Flashpoint öncesindeki konseptler üzerinde gösterdiğini söyleyebilirim. Bu yüzden ana hikayenin Barry’nin Iron Heights’ta öldürülen birinin cinayetini çözmeye çalışması üzerine kurulu olduğunu öğrenince ilk başta çok heyecanlanmıştım. Ancak okuyunca o iş öyle olmadı maalesef.


Başta yazdıklarımı hatırlıyorsunuz değil mi? Meena Dwahan ve August Heart’a gıcık oluyorum. İşte bu ciltte her ikisi de geri dönüyor. (Yazar burada kinayeli bir şekilde “Yaşasın”der).


İlk hikayemiz Barry’nin Meena’nın aslında hayatta olduğunu öğrenmesini anlatıyor. Ancak Meena, Black Hole için çalışan bir ajan! (dramatik trambolin çalsın) Meena, Barry ile Kid Flash’ı manipüle edip Negatif Hız Gücü’nü kendisi için çalıyor. Peki, Meena neden birden bire kötü oldu? Çünkü onu Barry değil, Black Hole kurtarmış. Ne kadar trajik!! Yine Williamson’un umurumda bile olmayan bir kişiyi bana zorla dayatmasını çekiyorum. Meena’nın ne Barry ile olan aşkımsı ilişkisi düzgün anlatıldı ne de ölümü bir halta benziyordu ve şimdi bizden bu ihanete karşı nasıl bir tepki vermemizi bekliyor acaba?


Barry’nin sürekli insanlar tarafından iyi niyeti yüzünden kullanılması, üstüne hatalı olan oymuş gibi gösterilmesi sinirlerimi daha da bozdu. Bu hikaye hakkında olumlu tek yorumum “en azından Barry, Negative Speed Force’tan kurtuldu” olacak. Meena’nın saçmalıkları ise devam edecek. Çizimler ise hikayenin geneli ile aynı seviyede.

tumblr_p6n4epTowS1stbkjno4_1280.jpg

Esas hikayemiz olan ‘Cehennemde Soğuk Bir Gün’ nispeten daha iyi. Çizer ekibine Howard Porter katılmasıyla birlikte serinin çizim kalitesi de yükseliyor. Ama August Heart’ın dönmesiyle güzel olabilecek bir hikaye yine vasat seviyesine geriliyor.


Rogues, bir önceki başarısızlıklarından sonra Iron Heights’ı ele geçirip, gizli bir çete olarak hareket etmeye karar verir. Ancak Turbine’in ölümü yüzünden kendilerini Flash’ın hedefinde bulurlar. Yine de kendine toz kondurmayan Captain Cold, Flash’ı durdurmaya karar verir, ta ki grubundan ihanetine uğrayana kadar.


Hikaye her ne kadar Rogues üyelerini odak noktası olarak ele alsa da esas amacı Godspeed’i “kahramanlık” yoluna doğru itelemek. Ancak bu noktada Williamson’ın dikkate almadığı bazı sorunlar var; August’un neler hissettiğini görmememiz. Barry ile ilişkisi bizlere anlatılanlardan ibaret. Sanırım amaç Godspeed’i Barry’nin Sasuke Uchiha’sı gibi bir şey yapmak. Red Hood’a benzetenleri de gördüm. Aman kalsın.


Hikayeyi bozan unsur ise aşırı tahmin edilebilir olması. “Yok canım, Captain Cold bu kadar salak olamaz.” diye okudum bütün hikayeyi. İstenilen öykünün anlatılabilmesi için karakterler normal zeka seviyelerinin altında davranmak zorunda kalıyorlar. Hikayeye hizmet etmenin yolu bu değil. Flashpoint’ten önce, Rogues üyeleri hiçbir şekilde koşuculara güvenmiyorlardı. Bunu neden değiştirdiler, anlamak güç. Çizimler ortalama. Scott Kolins bir Flash klasiğidir zaten.


Çok kötü değil ama serinin genelinde olduğu gibi harcanan bir potansiyel daha.


CADDE NOTU: 7.0/10


Mükemmel Fırtına (Perfect Storm)

Serinin başından bu yana Joshua Williamson’ın oluşturduğu hikaye ağları burada toplandı. Black Hole hakkındaki sorularının yanıtını veren hikaye, aynı zamanda çizer Carmine Di Giandomenico’nun da seriye vedası.


Gorilla Grodd’un esas düşman olmasını özlemiştim. Hikayede bütün Flash ailesini zorlayan, gaddar bir lider olarak yer almakta. Bu noktaya kadar sıkıntı yok zaten. Sorun, hikayenin ilk cildin devamı olması. Ve daha önce de dediğim gibi ilk hikaye serinin en zayıf halkası. Bu açıdan bakıldığında ‘N’olur bit artık!’ diye tepki verebilirsiniz. Bütün hikaye Grodd’un Barry’i kontrolü altına alması ve bu yüzden Barry’nin ardı ardına saçma kararlar vermesi etrafında dönüyor. Barry, salaklıkta zirveyi Godspeed’i serbest bırakarak yapıyor.

tumblr_p6n4epTowS1stbkjno2_1280.jpg

Hikayenin en güzel kısmı gönüllerin Flash’ı Wally West’in dönüşü kesinlikle. Olduğu her sahne ayrı bir güzellik, Barry’i yerine oturtan kişi olması da artısı. Barry’nin modern dönemdeki depresif ve bencil karakterini masaya yatıran Williamson, kahramanımıza bir aileye sahip olmanın önemini gösteriyor.


Yeni Flash ailesini sevemedim çünkü hepsi ilk hikayede gördüğümüz yeni karakterler. Godspeed yine irrite edici. Öldürdüğü kadının hayatta olduğunu görünce verdiği tepkinin ‘Şey ya, geçen gün için kusura bakma’ olduğunu düşünürsek, bu arkadaşın samimiyetini sorguluyorum şahsen. Meena ise ayrı bir trajedi. Kendisi Grodd’un etkisi altındaymış ama yine de Barry’e kızgınmış. Geçiniz efendim.

Bu seride Joshua Williamson’ın fikirlerini kağıda dökemediği gerçeği ile yüzleştim. Ama ver eline eski karakterleri, gayet iyi hikayeler ortaya çıkarıyor. Her şeyden önce serinin iyi bir editöre ihtiyacı var. Wally West, ortalamanın üstü çizimler ve iyi yazılmış bir Grodd ile hikayenin diğer eksilerine ağır basmakta.

CADDE NOTU: 7.5/10


Flash Savaşı (Flash War)

‘Flash Savaşı’ son yılların en heyecan verici Flash hikayesi desem yanlış söylemiş olmam herhalde. Barry Allen ile Wally West arasında geçen bu çatışma, bütün çizgi roman okurlarını yaz boyunca etkisi altına aldı. Yukarıda bahsettiğim gibi Speedforce içerisinde kaybolan Wally’i bütün dünya unutmuştu. Maalesef Wally’nin hayatında bu konuda Flash Savaşı’na kadar çok bir gelişme olmadı.

Hikaye Wally derbeder bir haldeyken başlıyor. Flash Annual #1, Wally’nin hayatına devam etmeye çalışmasına odaklanan ve bu savaşın önsözü olma işlevini gören iyi bir hikaye. Titans ekibi Justice League tarafından dağıtıldıktan sonra Wally çok yalnız kalmış, iki dünyaya da ait olmadığını hissetmekte. Bu yüzden şansını deneyip eski sevgilisi Frances Kane (Magenta) ile görüşmeye karar verir. Ancak ona anılarını hatırlattığında farklı bir durumla karşılaşır; Magenta’nın çifte kişilik bozukluğu yüzünden Frances belli bir dönem Wally’e düşman olmuştur ve o bunları hatırlar. Ona kötü anılarını hatırlattığı için sinirlenen Frances, aralarında geçen çatışmadan sonra sakinleşir ve Wally ile arkadaş olarak kalmaya karar verir. Wally de Keystone’a taşınıp hayatına kaldığı yerden devam etmek istediğini farkeder. Ama asıl soru şudur; Wally’nin döndükten sonra anılarında hala eksiklikler bulunmaktadır. Ya bunlar dünyayı daha kötüleştirecek bilgilerse?

tumblr_p3t7bnvLo01stbkjno3_1280.jpg

İşte bu noktada Wally’nin baş düşmanı, bir zamanlar arkadaşı olan Hunter Zolomon, yani Zoom devreye girer. Final Crisis’ten sonra güçlerini kaybetmiş olan Hunter’ı Eobard Thawne 25. Yüzyıla kaçırır, orada ona yürüme yetisini geri verir ve onu Flashpoint’in etkilerinden korur. Yani Hunter, Wally’i unutmaz. Birlikte Flash’ları daha iyi kahramanlar yapabilecekleri bir plan hazırlarlar. Ancak Thawne, bu planın aldığı zamandan sıkılır ve Hunter’ı 25. Yüzyılda terkeder. Sonrasında ise ‘Korkuyla Koşarken’ hikayesinde yaşanan olaylar gerçekleşir ve Hunter, Flash’ların asla istediği gibi kahramanlar olamayacağı gerçeğiyle yüzleşir. Flash’a olan güvenini tamamen yitiren Zolomon artık kendini bütün Flash ailesini birbirine düşürmeye ve onları kökünden yok etmeye adar. Bunun için Wally’i kendi elleriyle ördüğü bir tuzağa düşürür. Ona çocuklarının Speed Force içerisinde kayıp olduğunu ve ikizlerini kurtarabilmek için onu parçalaması gerektiğini söyler. Barry, Flashpoint’te yaşananların tekrarlanmaması adına buna şiddetle karşı çıkar. Ancak Wally ile arasında daha önceki hikayelerden gelen gerginlik, tüm DC evrenini etkileyecek bir savaşa dönüşür.


Hunter, psikolojik sıkıntılarından dolayı yaptığının aslında Wally’e daha fazla zarar verdiğini farkedemeyen birisi. Güçlerini kaybettiğinde yaptığının büyük bir hata olduğunu kavrıyor. Tabii bu ne yazık ki bir yalan, çünkü Hunter’ın beyninde oluşan hasarlar artık kalıcı ve tek amacı Wally’i manipüle etmek. Hunter’ın planı Wally’i geliştirmekten çok daha öte; Yalnızca kendisinin güçlü bir Flash olacağına inanmakta.


Wally’nin geçmişe göndermeler ile bir saygı duruşu olarak gösterebileceğim bu hikayede Howard Porter’ın çizimleri göz kamaştırıyor. Joshua Williamson’ın en güçlü yazarlığını ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Hikayenin bir başka güçlü unsuru da Wally ile Barry’nin ilişkisinin irdelenmesi. DC Comics’in Batman ve Robin’den sonra neden en iyi ikilisinin Flash’lar olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Duygusal anlamda Joshua Williamson elini esirgemiyor. Ancak hatırlarsanız, Williamson’ın en sıkıntılı yanının yeni konseptler oluşturmak ve bunları açmak olduğunu söylemiştim. Bu hikayede “Yeni Güçler” adı altında Speed Force haricinde “Strength Force” (daha çok kas gücü) ve “Sage Force” (telepatik ve zihinsel) adlı iki yeni güç ortaya çıkıyor ve bu isimleri kadar saçma.

tumblr_p9im218FtL1stbkjno2_1280.jpg

Flash’ın günümüzdeki en büyük sıkıntılarından biri Speed Force’un tam olarak tanımlanamıyor olması. Bu yüzden yazarlar, tembellikten her şeyin çözümü olarak bu konsepte bel bağlıyorlar. Bunu sınırlamak yerine, alakasız iki yeni güç ekleniyor. Birini bile zor yazıyorsun, bu kadar fazla temayı nasıl yazabilirsin? İşte bunlar hep kolaya kaçmak.


Aslında çoğu açıdan çok güçlü bir hikaye var karşımızda. Bazı paneller yeni ve eski tüm okurları heyecanlandıracak cinsten. Son sayfasını gördüğünüzde yerinizde duramayacaksınız. En hızlı Flash’ın kim olduğuysa beni mutlu etti diyebilirim. Hikayenin sonuç kısmı için aynı yorumları yapamayacağım. Yeni güçler fikir olarak çok saçma, Hunter’ın hikayedeki rolü ise yer yer zorlama. Wally ve Barry’nin hikayeden kazancı ise sıfır. Önümüzdeki “Heroes in Crisis” serisiyle de muhtemelen ikilinin mutluluk seviyesi eksilere inecek.


CADDE NOTU: 8.5/10


İNCELEME


Genel olarak Joshua Williamson’n serisi hakkında söyleyebileceğim en önemli şey çok dengesiz olduğu. Karaktere kattığı yeni fikirler “sıkıcı” ve “berbat” arasında gidip gelirken eskiyi ele alışı serinin kalitesini olumlu yönde etkiliyor. Flash: Rebirth, New 52 tarafından atılmış olan fikirleri olabildiğince iyi bir şekilde yeniden inşa etmekle zaman harcayan ve bu yüzden yeni hikayeler üretemeyen ve hayal kırıklığına yol açan bir seri. Doomsday Clock bitinceye kadar da değişeceğini sanmıyorum bu durumun. Ancak yeni bir okursanız, bu seri sizleri Flash’ın iyi yanlarıyla tanıştıracak ve daha fazla okumaya itecek. Bu da bence seriye başlamanız için yeterli bir sebep. Ama eskilere de bir göz atmayı unutmayın.


CADDE NOTU: 7.5 / 10


Komentari


bottom of page