Netflix’in ilk sezonunu yayınladığı Umbrella Academy, 2007-2008 yılları arasında Dark Horse Comics’in yayınladığı aynı adlı çizgi roman serisinden uyarlama.
Umbrella Academy’nin birçok çizgi roman konseptini bir arada bulunduran melez bir tür olduğu söylenebilir. Zaman yolculuğu ve süper güç öğelerinin bir arada bulunduğu dizi, süper kahraman öyküsü olmanın yanı sıra suç, drama ve zaman yolculuğu gibi hikâye türlerinin de birleşimi. Bunlardan en önemlileri hiç kuşkusuz benzer güçlere sahip gençlerden oluşan farklı bir akademi olan X-Men serisi; bir ailenin hikayesini anlattıkları için de Fantastic Four. Fakat dizinin benzerlerinden nasıl farklı olduğunu ve kendisinden önce gelen süper kahraman hikayelerine ek olarak nasıl bir katkıda bulunduğunu kestirmek biraz güç.
Dizinin süper kahraman türüne en büyük katkısı, yaşları ilerlemiş karakterlerin çocukluklarında yaşadıkları travmaların izlerini takip ediyor olmamız. Bu açıdan baktığımızda, dizinin birazdan bahsedeceğim eksik yönlerini biraz olsun görmezden gelebilirim. Bir iyi-kötü zıtlaşmasından öte, karakterlerin travmatik hayatları ve bunların sonucunda edindikleri sorunları atlatma çabaları çok daha önemli bir alt metin oluşturuyor. Yaşadıkları travmaları kabullenip bunlardan güç almaya çalışmalarını izlemek yüzeysel bir süper kahraman dizisi izlediğimizi kimi zaman unutturabiliyor.
Netflix – Umbrella Academy
Dizideki karakterlerin hepsi 1 Ekim 1989 gününde doğuyor. Hatta o gün doğan 43 bebekten sadece yedisinin hikayesini izliyoruz. İlginç olan, dizide de anlatıldığı gibi, o gün başladığında karakterlerin annelerini hamile değil. Bu doğa üstü olay ilk sezon boyunca hiç değinilmeyen ve açıklanmayan bir durum olarak gizemini korurken bu 7 bebek ‘eksantrik’ olarak adlandırılan bir milyoner tarafından evlat ediniliyor. ‘Evlat’ dediysem yanlış anlaşılmasın, bu ruhsuz zengin adam, çocukları denek gibi kullanmaktan ve ortaya çıkan güçleri suça karşı savaşmaya yönlendirmekten çekinmiyor. Bütün bu süreç boyunca da çocuklara olabildiğince disiplinli ve hatta acımasız davranıyor.
Çocukların birbirleri dışında bağlantı kurabilecekleri insanların sayısı da epey kısıtlı. Anneleri bir robotken, evde onların bakımından sorumlu olan diğer kişi de konuşan bir maymun olan ‘Pogo’ fakat dizinin başlangıcından itibaren bu iki karakterin bir sır paylaştığını anlamak zor değil.
Babasının favori çocuğu, 1 numara “Uzaylı” Luther. Babası tarafından grubun lideri olarak atanmış olsa da her zaman kendisini eksik hissetmiş, liderliğin getirdiği sorumluluk duygusuna karşın babasına hiçbir zaman kendisini tam anlamıyla kanıtlayamadığını ve bu yüzden de takdir edilmediğini düşünmüş. Her ne kadar babası, aynı diğer çocuklara yaptığı gibi, Luther’ın üzerinde de çeşitli deneyler düzenlemiş olsa da Luther babasından nefret edememiş ve babasının çocuklar için kurduğu görevin getirdiği ağır sorumluluk duygusunu üzerinden bir türlü atamamış. Evden hiç ayrılamamış olması da adeta Stockholm Sendromu’na sahip bir karakteri yansıtıyor. Özgüvensiz yapısının bir sebebi de dizinin ilerleyen bölümlerinde anlatılarak babalarının vahşi yüzü bir kez daha ortaya çıkmış oluyor.
Netflix – Umbrella Academy
2 numara Diego ise mutsuzluğunu vahşi bir görünüm yaratarak ve şehirdeki suçlularla savaşmaya devam ederek gösteriyor. Fakat her sert görünümlü insanın aslında sahip olduğu klişe yumuşak karnını sadece annesine ve sevgilisine gösterebiliyor.
3 numaralı Alison başarılı bir oyuncu. İnsanları sözleriyle ikna edebilme gücüne sahip olan Alison, hayatta sahip olduklarına gerçekten kendi emeğiyle sahip olabildiğinden pek emin değil. Haliyle, gerçekten sevilmediğini ve takdir edilmediğini hissediyor. Umbrella Academy’de olup suçlarla savaşarak ün kazanmasının yanı sıra, bu ününü oyunculuk mesleğinde devam ettirmiş. Bu sırada evlenmiş ve bir çocuğu da olmuş fakat eski kocasıyla arası yine süper gücünden dolayı bozulmuş. Haliyle, güçleriyle barışık olamayan bir başka karakter.
Ailenin ve haliyle dizinin en komik ve aynı zamanda en trajik anlarını yaşatan karakter ise 4 numara Klaus. Uyuşturucu bağımlısı olan Klaus hayatı kendisini uyuşturarak yaşamaya alışmış çünkü babasının ve insanların sebep olduğu travmalarla başa çıkabilmesinin tek yolunun bu olduğunu düşünüyor. Ölülerle iletişim kurma yeteneğine sahip olan Klaus’un bir başka travması ise dizinin ilerleyen bölümlerinde yaşadığı olaylardan dolayı doğuyor.
Netflix – Umbrella Academy
Zaman ve mekân arası sıçramalar yapma yeteneğine sahip olan 5 numaranın ise kendine bir ad verme şansı olmamış çünkü 15 yaşındayken geleceğe gidiyor ve dönüşü bütün sezonun ana temasını oluşturacak en büyük problemi ortaya çıkarıyor: Sadece 5 gün sonra dünyanın sonu gelecek! Bütün sezon boyunca karakterler aslında bu bilinmedik kıyametin sebebini çözmeye çalışmasına rağmen, benim için dizideki karakterlerin sorunları ve birbirleriyle olan ilişkileri bu çok tanıdık kıyamet konusundan daha ilgi çekici.
6 numara Ben, bilinmeyen bir sebepten dolayı ölmüş. İlk sezonda 43 çocuktan sadece 7 tanesinin hikayesini izlediğimiz düşünülürse, dizinin 2. Sezonunda diğer çocukların akıbetini öğreneceğimizi ve Ben’in ölümüyle ilgili daha derin ayrıntılara girileceğini bekliyorum.
7 numara Vanya ise izleyicilerin en çok bağ kurabileceği karakterlerden biri. Bunun en büyük sebebi de bilinen bir güce sahip olmaması. Kendisini psikiyatrik ilaçlar alarak, Klaus’a benzer bir şekilde uyuşturan Vanya, yetenekli bir keman virtüözü olmasına rağmen, bir türlü kendisine ve diğerlerine yeteneğini, haliyle sıradan olmadığını, kanıtlayamıyor. Vanya’nın hikayesi hiç kuşkusuz, Nisan ayında bir kez daha izleyeceğimiz X-Men’deki Dark Phoenix karakterinin hikayesine benziyor. Aynı diğer kardeşleri gibi Vanya da aşağılık kompleksine sahip. Babasına kendisini hiç kanıtlayamadığını düşündüğü ve diğer kardeşlerinin aksine gençliğinde süper güce sahip olup kardeşleriyle birlikte kötülüğe karşı savaşamadığı için kendisini her daim eksik hissediyor.
Netflix – Umbrella Academy
Birçok Netflix yapımı gibi, ilk iki bölümü akıcı ilerleyen ve merak uyandıran dizinin son bölümleri biraz fazla uzatılıyor. Öyle ki, dizinin ilerleyişini tahmin etmek ve finalde çıkabilecek bazı gizemleri tahmin etmek mümkün oluyor. Tahmin edilebilir bir şekilde ilerleyen dizinin en güçlü yanı oyunculukları ve karakterleri. Bu kadar fazla karaktere sahip bir dizi olmasına rağmen her karakterin sorunlarına nispeten eşit derecede yaklaşması, dizinin en güçlü yanı. Haliyle, bir yerden sonra, hikayeden çok, karakterlerin gelişimini ve değişimi izliyor oluyoruz. Güçlerini, kendi isteklerini ve hayatlarını her daim kısıtlamış olan bu süper kahramanların babalarına ve genel olarak hayata isyanları dizide yaşanan kimi klişelerin affedilmesine yol açıyor ve sürprizler yavan kalmasına rağmen hikayenin dramatik anlatımıyla etki bırakıyor.
Genel olarak dizinin çekim tekniklerine, görsel efektlerine ve oyunculuklara laf etmek zor. Dizinin en etkileyici yanı ise müzik seçimi. Seçilen müzikler etkileyici ama temaların sahnelere bu denli yapıştırılması bir müzik klibi kurgusuna benzemesine sebep veriyor. Çeşitli absürtlüklerle klip benzeri sahnelerin varlığı kabul ettirilmeye çalışılsa da her bölümde karşımıza çıkan bu sahneler, bir yerden sonra diziden kopmama neden oldu.
Dizinin ana kötüsünün planına başlaması ise adeta dizide de bahsi geçen “zamanda kelebek etkisinin” bir göstergesi gibi. Hayattaki küçük nazik hareketler gibi, bir tane kötü davranış dahi tüm dünyayı değiştirecek bir olumsuzluğa sebep olabiliyor.
Özetlemek gerekirse Umbrella Acedemy, bu yılın ne en iyi Netflix yapımı, ne de en iyi dizisi. Farklı bir havası olsa da çizgi roman uyarlaması içerisinde de kendisine özel bir yer edineceğini de söyleyemem. Fakat türün hayranıysanız ve hem eğlenceli hem de duygusal olabilecek bir yapım arıyorsanız, dizi beklentilerinizi karşılayacak.
CADDE NOTU: 6.5/10
Comentários