Wonder Woman hayranlarının ise yıllardır beklediği film sonunda vizyona girdi. Öncelikle şunu belirteyim; mutlaka gidip izlemeniz gereken, verdiğiniz paraya ve ayırdığınız zamana değecek bir yapım olmuş Wonder Woman. Gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz.
İlk olarak bahsetmek istediğim konu, köken hikayesinin işlenişi. Hikaye Bruce Wayne’in, Diana’ya eski bir fotoğrafını göndermesi ile başlıyor. Diana’nın çocukluğundan itibaren gelişim süreci, Amazonların ortaya çıkışı ve tabii ki Zeus ile Ares. Müthiş bir mitolojik giriş karşılıyor bizi. Film ilk 30 dakikasında bunları akıcı bir şekilde ele alıyor. Burada kullanılan animasyonlar ise görsel olarak anlatımı güçlendiriyor. Diana’nın bir kahramana dönüşü sakin bir akış ve tutarlı bir hikaye anlatımı ile sağlam temellere oturtulmuş. Her şeyi bir anda anlatma çabası yok filmin.
Değineceğim diğer bir konu ise oyunculuk. Gal Gadot, çok iyi bir oyuncu olmasa da Diana Prince karakterini iyi dolduruyor. Yeri geldiği zaman saf, agresif olması gerektiği zaman ise bir Wonder Woman. Tabii bunda iyi bir yan karakter performansı ile karşımıza çıkan Chris Pine’ın etkisi de var. Zaman zaman Diana Prince’i bile gölgede bırakıyor. Hippolyta’yı canlandıran Connie Nielsen ile Antiope’ye hayat veren ve tam bir Amazon kadını izlettiren Robin Wright kalitelerini gösteriyor.
Filmin sıkıntıları yok muydu? Tabii ki vardı. Bazı kaplamalar çok sırıtıyor. Özellikle No Man’s Land sahnesi çok kuru bir görselliğe sahip. Film zaman zaman sinematografi konusunda sınıfta kalıyor ama ortaya çıkarılan ürün elle tutulur bir şeyler verdiği için bunları sindirmek mümkün. Sinderemeyeceğim tek bir şey var, o da Ares. Filmin başında evrenin en kötü varlığı olan Ares, filmin sonunda ingiliz aksanlı bir mentör, bir abi oluyor. Filmin dramatik sonu, kötü kurgulanan aksiyon nedeniyle havada kalıyor.
Wonder Woman savaşa ve dünyaya farklı bir bakış açısının yanı sıra, derin bir dünya veriyor. Bunu kimi zaman dramatik, kimi zaman ise akıcı sunarak amacına ulaşıyor.
CADDE NOTU: 7/10
Comments