2020, Covid-19 pandemisinin etkisi altında geçen oldukça zor bir yıl oldu. Toplumlar birçok sağlık probleminin yanı sıra ekonomik sorunlarla da boğuştu. Salgına hazırlıksız yakalanan kültür & sanat eksenli sektörler ise ani bir şekilde değişen sosyo-kültürel alışkanlıklardan büyük oranda negatif etkilendi. Dünya çapında birçok sinema salonu, müze ve sergiler, tiyatrolar kapatıldı, film ve diziler ertelendi ve daha birçok irili ufaklı girişim pandeminin şok edici etkisinden kurtulamadı.
Bir süre daha hayatımızda yer edinecek bu virüs, farklı metotları daha kalıcı hale getirdi. Online sergiler, oyun etkinlikleri, festivaller öngörülmeyen bir ilgi eşliğinde düzenlendi, teatral çıkış için planlanan filmler dijital ortamda satışa sunuldu ve bununla birlikte fiziksel alışkanlıkların değişimine dair son yıllarda süren tartışmalar, yaşadığımız bu deneyim sonucunda yerini 'kalıcı ortamın' belirlenecek pratiklerine bıraktı.
Çizgi roman sektörü ise ilk aylarında sendelese de orta-uzun vadede kendisini ayağa kaldıracak adımları atmayı başardı. Başta Marvel, DC Comics ve Image olmak üzere yayınevleri Amerikan çizgi roman kültürünün genişlemesinde ayak bağı hale gelen dağıtımcılar ve çeşitli dükkanlar ile yollarını ayırdı, eserleri cilt formunda üretme kararı aldı ve dijital pazarı genişleterek yıllardır devam eden döngüyü kırdı.
Krizler ve gelecek adına umut veren reformlarla geçen senede ağırlığı limitli seri olmak üzere, yaratıcı ekibin dokusunu hissettiren birçok çizgi/grafik romanlar çıkış yaptı. En iyilerini derledik.
Slaughterhouse-Five
2007 yılında aramızdan ayrılan Amerikali hümanist yazar Kurt Vonnegut'ın 1969 tarihli Mezbaha 5 isimli romanından uyarlanan grafik roman, savaş karşıtı bir duruş sergiliyor. Eisner ödüllü yazar Ryan North ile başarılı sanatçı Albert Monteys, oluşturdukları canlı sanat yönetiminde Vonnegut'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarından yola çıkarak Billy Pilgrim karakterinin maceralarında sözcüklere işlediği hiciv soslu trajediye hayat veriyor.
Son yılların en çarpıcı grafik romanı olan Slaughterhouse-Five, cepheye en önde sürülen çocukların korku dolu gerçekliğine özgün bir pencereden bakan bir bilim-kurgu.
Pulp
Amerikan kovboylarının görkemli günlerinin geride kaldığı 1930'ların New York'unda Max Winter isimli orta yaşlı bir yazarın yeni dünyaya ve kendisine dair kaygılarını öyküsünün zemini olarak kuran Eisner ödüllü yazar Ed Brubaker, karakteri kadar okuyucuyu da gelip geçen bir hayatın kalıcı izlerine yönelik ikilemde, boşlukta bırakıyor.
Vaad ettiği Western macerasını Max Winter'ın hafızasında yaşatan Pulp, banka soyguncularından tutun Nazilere kadar Winter'ın hayatına ritim katacak yeni zorlukları Sean Phillips'in karakteri benimseyen kasvetli, yoğun ve sessiz panellerinde sunuyor.
Strange Skies Over East Berlin
Savaş sonrası ikiye bölünen Almanya'nın Batı Berlin kısmına düşen tanımlanamayan cisim sonrası bölgeye gönderilen Herring isimli CIA ajanının gizemli arayışını anlatan Jeff Loveness, Şoğuk Savaş'ın paranoyasını öyküsünün her noktasında baskın kılıyor.
Soğuk ve keskin temasıyla yazarın politik çıkarımlarını ve eleştirilerini karanlık bir sokağın ortasındaki karakteriyle baş başa bırakan çizer Lisandro Estherren ise usta işi sanatıyla eseri sarıp sarmalıyor.
King of Nowhere
Başarılı yazar W. Maxwell Prince‘ın kaleme aldığı King of Nowhere, Nowhere adlı mutasyon geçirmiş canlıların olduğu kasabaya hafızasını kaybetmiş bir şekilde düşen Denis’in sürreal yolculuğunu anlatıyor.
Tyler Jenkins'in hayatının zor bir evresindeki karakterin ruh halini tahlil eden ve anlatının ritimlerini belirleyen güçlü görsel dili, karakterin geçmişine ait güçlü panelleriyle okuyucu ile bağ kurmasını sağlıyor ve hem maceranın, hem de karakterin gelişimine yönelik adımları bütün olarak kapsamlı bir şekilde ele alıyor. King of Nowhere, zengin bir içsel yolculuk.
The Butcher of Paris
1944 yılında Nazi Almanyası'nın işgal ettiği Paris'te yaklaşık iki yüz kişiyi öldürerek şehri kişisel avlanma alanına çeviren, Müttefik ülkeler ve Naziler tarafından dahi aranan Marcel André Henri Félix Petiot isimli doktorun peşi sıra işlediği cinayetlerden yola çıkan Butcher of Paris, noir türünde bir polisiye öyküyü konu ediniyor.
Katilin işlediği cinayetlerin gizemi bir yana, buna neden olan motivasyonları da dönemin sosyo-kültürel ve kaotik siyasi yapısının unsurlarıyla çözümleyen Stephanie Phillips, Dean Kotz'un dolu renkleriyle yılın en tedirgin edici gerilim öykülerinden birini ortaya koyuyor.
Frankenstein: Undone
Ustaların ustası Mike Mignola, yazar Scott Allie ve çizer Ben Stenbeck ile birlikte Frankenstein'ı gotik diyarlarda yeni arayışlara sokuyor. Mignola'nın Hellboy evreninde yer alan Frankenstein Underground ile Mary Shelley'nin orijinal Frankenstein'ını bir araya getiren grafik roman, 'canavarın' insan olmanın nasıl bir his olduğunu, neleri beraberinde getirdiğini ve kaybettirdiğini çıktığı epik yolculukta Shakespearevari bir drama tonuyla keşfedişine odaklanıyor.
Glass Town: Imaginary World of the Brontës
İngiliz yazar/çizer Isabel Greenberg'in kaleme aldığı Glass Town, edebiyat dünyasının bazı nokta eserlerini kaleme alan Bronte kardeşleri zamanda peri masalı misali bir gezintiye çıkarıyor. Genç yaşlarda hayata veda eden Emily, Anne, Elizabeth ve Maria Bronte'nin yaşayamadığı hayatın hüznünü sanatında var eden Greenberg, Bronte kardeşlerin ilişkilerine, hayallerine, iç dünyalarına dalıyor.
Glass Town, çözülmesi gereken bir gizemin peşinden gitmek yerine, küçük anların değerli birikimleri doğurduğu, bu anların aslında ne kadar paha biçilemez olduğunu vurgulayan, yas havasında, sımsıcak bir eser.
A Letter to Jo
Muadillerinden farklı olarak, savaşın sessiz bekleyişini ve soğuk yönünü hissettiren A Letter to Jo, grafik romanın yazarı Joseph Sieracki'nin dedesinin büyükannesine yazdığı mektuplardan yola çıkarak yazdığı bir grafik roman.
Savaşın son dönemlerinde, hayata dair umudun belki de en yüksek olduğu anlarda 'özlem' duygusunu bu büyük yıkımın farklı taraflarında mücadele veren iki insanın tutkusunda özenle betimleyen A Letter to Jo, üzerinden zaman geçse dahi akılda yer edecek bir drama. Eserin çizimlerini yetenekli sanatçı Kelly Williams yapıyor.
John Constantine: Hellblazer
Hellblazer geri döndü. Londra'nın kasvetli sokaklarında 'kötülüğü' arayan John Constantine, daha ilk sayıdan itibaren hatrı sayılır bir aradan sonra görüştüğü okuyucusunu kucaklamayı başarıyor. Simon Spurrier, Aaron Campbell ve Jordie Bellaire, Hellblazer'in en popüler dönemi 90'ların karanlık dilini Sandman evreninin kültleşmiş yönleriyle harmanlayarak modern dünyanın gerçekliğinde atmosferi yoğun ve karakter odaklı karanlık bir öykü anlatıyor.
Thor
7 Senelik Jason Aaron döneminin ardından Donny Cates ile Nic Klein'ın devraldığı Thor başlığı, uzun zamandır on diyarın derinliklerine dalmaya çalışan fakat kararsız kalan herkese taze ve heyecan dolu bir macera sunuyor. Canlı sanat yönetimi ve Thor mitosunun özüne ait elementleri yepyeni fikirler ile buluşturan Cates, her sayısında ritim yükselten hikayesiyle epik bir mitolojisi öyküsü kaleme alıyor.
留言